28 Şubat 2011 Pazartesi

Siyasi Kaybımız...

   Merhum Necmettin Erbakan..Yıllarını davası adına harcamış,defalarca siyasi partisi kapatılan,siyasi yasak alan Saadet Partisinin eski genel başkanı...T.C. Eski Başbakanı..

 Çok fazla ceza alması davasının kabul görmediği izlenimini doğurabilir ama Türkiye Cumhuriyetine kattıklarından ötürü saygıyı hakeden bir lider..

 Başta Ailesi ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları adına başsağlığı diliyorum..

Etiketler:

25 Şubat 2011 Cuma

Soruya 'FRANSIZ' Kaldı..

  Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, G20 Dönem Başkanı sıfatıyla bugün Türkiye'ye ziyarette bulundu.Fransa Cumhurbaşkanı sıfatıyla ziyaret etmemesinden ötürü Hükümetin tepkisi gecikmedi ve Bakanlar ordusuyla Sarkozy'yi karşılamaya katılmadı.

 Köşkte yapılan basın toplantısı esnasında ise Sarkozy,Türkiye'nin Avrupa Birliği Tam Müzakere sürecini desteklemediğini bir kez daha belirtti.

Cumhurbaşkanlarının konuşmaları bittikten sonra sıra basın mensuplarının soracağı sorulara geldi.

Habertürk Gazetesi Muhabirinin sorduğu soru Sarkozy'yi oldukça şaşırttı.

Soru Şu Şekilde..

ORTADOĞU'DA TARİHİ GELİŞMELER YAŞANIRKEN AB'NİN BU GELİŞMELERİ YÖNLENDİRME KONUSUNDA HİÇ BİR ETKİSİNİN OLMADIĞI ORTADA. TÜRKİYE BİR MODEL İŞLEVİ GÖRÜYOR BU DURUM BÖYLEYKEN FRANSA'NIN AB ÜYELİĞİNE KARŞI ÇIKMASINI BİR VİZYON EKSİKLİĞİ OLARAK GÖRMÜYOR MUSUNUZ?

Sarkozy'nin cevabı ise bir hayli enteresandı.

'Bu soru için teşekkür ediyorum Cumhurbaşkanı Gül ne kadar güveniyor gazetecilere keşke Fransa'da da durum böyle olsaydı ülkenizi çok seviyorsunuz insan ülkesini severekte gazetecilik yapabiliyormuş demek ki' diyerek devam etti.

  Sarkozy önceki yıllarda yaptığı bir konuşmada 'Türkiye ben burda olduğum sürece Avrupa Birliğine giremez' demişti.Safkan Fransız olmaması ve Annesi Selanikli olmasına rağmen bariz Türkiye düşmanlığını anlamak oldukça güç..

Durum bu iken Hükümetin haklı tepkisinide yerinde buluyorum.Karşılamaya bir Bakan'ın bile gitmemesi ve sadece Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının gitmesi gözle görünen bir tepkiydi.

19 yıl sonra ilk defa Fransa Cumhurbaşkanı sıfatında ziyaret gerçekleştirdiğinin altını çizen Sarkozy ne hikmetse ziyaretini G20 Dönem Başkanı olarak gerçekleştirdi.

Geçmiş yıllara nazaran bölgede çok daha güçlü durumda ve gündem belirleyen ülke haline gelen Türkiye bu bakış açısını hiçbir ülkeden haketmiyor.

 Önemli bir avrupa ülkesinin ise, çeşitli kültürlere höşgörü göstermeyen ve saygı duymayan önyargılı yöneticilerden artık arınması gerekiyor

Halkına ya da belli etnik gruplara höşgörü göstermeyen ülkelere günümüzde ne olduğunu çok net birşekilde görmekteyiz.

Siz yine de bana birşey olmaz demeyin ve tedbirinizi baştan alın!!

Sevgiler;

Etiketler:

23 Şubat 2011 Çarşamba

Bana Birşey Olmaz Demeyin..

  Bireyler,yapılacak olan işleriyle ilgilenirken önemsiz zannettikleri konuları ya ertelerler ya da açılmamak üzerekapatırlar.Bu biriyle görüşmek olabilir,yapılması gereken bir ziyaret olabilir ya da sağlığıyla ilgili önemsemediği bir durum olabilir.


  Kişi önemsemediği işlerin faturasını büyük öder sözünü hepimiz biliriz.Birey iş temposuna kendini kaptırmışken 'bana birşey olmaz kaya gibi adamım' tabirleriyle kendini değil karşısındakini rahatlatmaya çalışır.Genellikle de önemsemediği işleri vakit azlığından değil zor geldiğinden yapmaz.Bu ertelediği durumda bir gün kendisine acı tabloyu gösterebilir.


 Kişinin herşey yolunda giderken başına gelen bir hastalık bir çok şeyi berbat edebildiği gibi bazı şeyleri de tamamen ortadan kaldırabilir.Örneğin;Ünlü futbol yorumcusu Rıdvan Dilmenin yeterli düzeyde sıkı idman yapamamasıdan ötürü sürekli sakatlanması futbol hayatının bitmesine neden olmuştu.


Kimsenin pekte önemsemediği sağlık konusu en ciddi konuda ele alınması gereken bir konudur.Durumunuz ne kadar üst düzeyde iyi de olsa,birşeyleri yiyip içemiyorsanız kısacası diğerleri gibi olamıyorsunuz yaptığınız çok şeye boşa gitmiş demektir.


Merhum Sakıp Sabancı,bedensel engelli kızı için şu cümleleri kurmuştu:'Kızımın sağlığı için bütün mal varlığımdan vazgeçerim'..Türkiye'nin halen sınırlı zenginlerinden olan Sabancı Grubu'nun eski başkanı için para ve şöhret hiçte önemli değilmiş demekki.


İnsan yine de başına gelmeden bilemiyor ama biz tedbrimizi her zaman önceden alalım ve işimizi şansa bırakmayalım.Kariyerimizin en güzel döneminde,en çok para kazanmaya başladığımız günlerde önemsemediğimiz bir durum yüzünden mutluluğumuz kısa sürmesin...


Sevgiler;

Etiketler:

21 Şubat 2011 Pazartesi

Başarıda Şans Faktörü

  İnsanlar,başarma güdüsüyle kendini motive eden varlıklardır ve başarıda şans faktörü her zaman tartışılmıştır.Tartışılmaya da devam edilmektedir.

 Bakın Darrel Royal Şans ile ilgili ne düşünüyor...

'Şansın gerçekleşmesi için önce siz hazır olmalısınız.Şans hiçbir zaman aptal insanların peşinden koşmaz'

 Oldukça göreceli kavram olan şansı yorumlamak oldukça güç.Ama temel meseleleri ele alarak biraz yorum yapabiliriz.

 Başarı isteyen kişinin davranışlarına baktığımızda,hırs,özveri,fedakarlık ve inanmışlık olduğunu görürüz.Şans ise, kişi bu davranışları sergilerken etrafında gezer.Şans aslında hayatımızda her daim olan bir kavramdır.Herhangi bir objeyi ele aldığımızda hep karşılaştırma yaparken rastlarız kendimizi.Annesi babası vefad eden birini görünce ya da zihinsel engelli bir bireyi gördüğümüzde 'ne kadar da' şanslıyız demezmiyiz..

 İş konusunda ise şans hep görünmez bir eldir bize karşı.O kadardır ki şansı sadece kendimiz yaratabiliriz. Hazırlığımızı yapıp şansın gelmesini beklememeli insan.Şansın her daim etrafında olduğunu bilen kişiler başarmaya en yakın kişilerdir mutlaka.Bunu görmek ise elbet beceri ister... aynı zamanda strateji...Büyük şeylerde aramamalı insan şansı.Küçük objelerden yola çıkmalı..Yapboz oyununa yeni başlar gibi.Yavaş yavaş bütüne gitmeli .Nihai sonuca ulaşmak için...

 Etrafımızda aradığımız zaman hiç bulamadığımız bir olgudur.Hep üzerimizde olduğunu düşündüğümüz zaman meyvelerini verir bize..

   İşimizi şansa bırakmayacak kadar kararlı,şansın hep bizle olduğunu düşünebilecek kadar umutlu olmalıyız.

 Unutmayınız ki şans sadece bizim verdiğimiz karalar neticesinde ortaya çıkar..

  
  Sevgiler;

Etiketler:

20 Şubat 2011 Pazar

Bir Nesil Gidiyor,Bir Nesil Geliyor...

  20 yaşlarında ki bir bireyin  45-50 yaşlarında anne-babası ve 70-80 yaşlarında anneannesi,babaannesi ve dedeleri vardır.80 yaşını aşmış dedelerimizle konuşma fırsatı bulduğumda eski Türkiye'yi anlatmalarını isterim.1930 doğumlu dedem bir konuşmamızda şunları dile getirmişti.(1940-1946 döneminden bahsediyor)

  'Kore Savaşı olduğu için tüm gıda malzemeleri orduya aktarılıyor.Ülkede un yok,şeker yok,zengin de olsan fakir de olsan herkese günde bir ekmek alma hakkı verilmiş.Elektrik ve su da yok.Çok gece aç yattığımı biliyorum'
 1950 den sonra Menderes hükümetiyle birlikte, en azından temel ihtiyaçlarını karşılamaya başladıklarını ve biraz rahat nefes aldıklarını söylüyor.

 Devlet yönetimi okadar kötüymüş ki 40'lı yıllarda herkesin bağına bahçesine memurlar gelirmiş ve bu ağaçtan bu yıl 100 kilo meyve çıkar,yazın memur arkadaşlar gelir 100 kilo meyveyi alır diyormuş devlet.Bir aksilik çıksada 80 kilo verse o ağaç,20 kiloluk farkı kendi ceplerinden kapatmak zorundalarmış.


 2011 Türkiye'sine baktığımızda Fırından istediğimiz sayıda ekmeği alabiliyoruz.Elektrik ve su da var.En azından fabrikalar var farklı çalışma sahaları var bir şekilde iş güç te var.Bu günlere şükretmeyi akıl dahi etmiyoruz.Yaşayabilirmiyiz artık cep telefonunsuz,internetsiz,elektriksiz,susuz...Yaşayamayız..Şanslı zamanda dünyaya gelen bireyler olarak kimi zaman şükretmeyi unutmamalıyız.


 Genel de dedelerimizi cimrilikle suçlardık küçükken...belki de halen...Onun çektikleri sıkıntılar sonucu,aslında cimri değil hayatın onu tasarruflu yaptığını hiç düşünmezdik...belki de halen düşünmüyoruz..Şimdi o kadar iyi anlıyorum ki onları..Elektriği sonradan kullanmaya başlayan bir insan,onu boşa harcayamaz.Çok geceler aç yatmış biri,ekmeği meyveyi çöpe atamaz.

Arkadan, eski nesilden tamamen farklı yeni nesil geliyor.Çatışmalar oldukça fazla.Düşüncelerimizi anlamalarını istiyoruz.Çünkü gerçekten de artık bizim düşüncemiz doğru.Onlar yaşlandıkça sesimizi daha fazla yükseltiyoruz.Onlara kızıyoruz,küsüyoruz..

 Evet onlar 2011 Türkiye'sine artık ayak uyduramazlar ve bizim düşündüklerimiz,hayal ettiklerimiz,anlatmaya çalıştıklarımız onlara çok farklı geliyor.

Yapmamız gereken tek şey belki de onların düşüncelerine saygı duymak ve anlattıklarını dinlemek.Kızıp,küsmek çözüm mü sizce...

  Kimbilir belki de günün birinde özürdilemek için geç kalmış oluruz...


Sevgiler;

16 Şubat 2011 Çarşamba

ABBAS GÜÇLÜ İLE DEMOKRASİ FARKI

    Abbas Güçlü, Kanal D'de gece geç saatte yayınlanan Genç Bakış Programanın sunucusu,Milliyet gazetesi yazarı,akademisyen ve bir eğitimci.

  Yaptığı program çok gerçekçi, çok gerekli bir program olmasına rağmen dizi yoğunluğundan ötürü geç saatte yayınlanıyor.

 Programa, siyasetçisinden sanatçısına,akademisyeninden gazetecisine ve sporcusuna kadar herkes katılıyor.Aslında katılırken çekinmiyorlar da değil.Çünkü üniversite öğrencileri'nin çok sert açıklamalarına ve sert sorularına maruz kalabiliyorlar.

 Ama bu cesareti gösterip katılmak bile önemli.

 Türkiye gibi demokrasi konusunda gelişemekte olan bir ülke'de demokrasinin en çok koktuğu yer; Tartışma Programları ve Abbas Güçlü ile Genç Bakış Programı'dır.

 İsteyen öğrenci istediği soruyu sorabiliyor istediği konuğa..Soruların şiddeti ise bazen artabiliyor.Gelen konuk neye uğradığını da şaşırabiliyor.

Soru soracak öğrenciler bazen derslerine iyi çalışmıyor ve cevabını alıyor.Ne de olsa karşısındaki genelde gazeteci ya da siyasetçi.İyi çalışmak gerek.

 Salon çoğunluğuna ters gelen sorular ise 'yuh'lanıyor.Programın demokratik olmayan tek yanı belkide.


 Yine'de üniversite öğrencisinin sesini duyurabileceği,gelen konukların eksiklerini gördüğü faydalı bir program.Abbas Güçlü yırtınsada programı erkene alamıyor.Dizilerle onun da başı dertte.

 Zamanınız müsaid olduğunda izlemenizi tavsiye edebileceğim bir program.Hem demokrasi kokması hem de bizim gibi öğrencilerin düşüncelerini öğrenebileceğimiz yararlı bir program..

 Demokrasiden şikayet ettiğimiz bu zamanlarda, demokrasinin işlediği programları da izlemek gerek değil mi?..

Etiketler:

11 Şubat 2011 Cuma

GELECEK KATİLLERİ

    Türkiye'nin kültüründen midir yoksa dünyada damı böyledir bilinmez ama küçük yaşta olanların kararları,büyükleri tarafından sürekli gasp edilir.

   Bireyin kendi kendini bilemediği yaşlara sözümüz yok lakin kendi kararlarını kendi alabilecek bir bireye sen bunu yapacaksan,bunu okuyacaksın ve bu olacaksın diye baskı yapanlar ya da önünü kesenler düşünce,gelecek ve hayal katilinden başka birşey değildir.

  Ailemizin,çevremizdekilerin,büyüklerimizin,arkadaşlarımızın öğütleri ve düşünceleri ellbette önemlidir ama bunu yapması konusunda inatlaşmak yersiz ve gereksizdir.Biz, bize söylenenleri altın küpe görüp kulağımıza takacağız,söylenenleri dinleyeceğiz ama bizim hayatımıza müdahele etmeye kalkarlarsa tavrımızı da alacağız.

 Özgürlüğün ve demokrasinin kıymetinin yeni bilinmeye başladığı bu dönemde bireylerin hala kendi kararlarını alamaması üzücü ve aynı zamanda sinir bozucudur.

 Başkalarının, yapmanız için zorladığı bir meslekte başarısız olup 'ben demiştim sana bunu yapamam demiştim' diyeceğimize 'kendim istedim kendim yaptım' demeyi yeğlememiz gerekiyor.

 Kendimiz sorumluluk alıp başarısız olmazsak biz ne zaman tecrübe edeceğiz,ne zaman tecrübe basamaklarını tırmanacağız ?

 Başkalarının aldığı kararı uygularken kendimizi nasıl geliştireceğiz ?

Sözün özü,başarılı insanların söylediklerini tavsiyelerini bir kenara not edin,size 'bu işi yap,en karlısı bu,yoksa başarısız olursun' tarzında yaklaşan insanların yüzlerini asla unutmayın.(Bir gün geldiğinde yüzlerini ve söylediklerini çok iyi hatırlarsınız).Ben bilirim havasında olan,genelde olumsuz örnekleri baz alan,haliçten gazel okuyan kimselere kulak asmayın.

'Pişman olacaksınız kendi vereceğiniz kararlar yüzünden pişman olun'

 Sevgiler;

Etiketler:

10 Şubat 2011 Perşembe

POLİSLERE ASKERLİK KIYAĞI

   10 yılını dolduran polislerin askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılmasını öngören tasarı, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.

   Meslekte 10 yılı tamamlayan polisler artık askere gitmeyecek.Polisler için müthiş bir avantaj sağlayan yasa için eleştirilerde mevcut.

  Polislerin askerlikten muaf edilmelerinin sebebi olarak 'Zaten vatana hizmet ediyorlar' kriteri göz önündeydi.Bu bakıçaçısı ise farklı eleştirileri ortaya çıkardı.

  'Maksat vatani hizmet ise bende milyonlarca TL vergi vererek vatana hizmet ediyorum ozaman bende askerlikten muaf sayılayım' diyenlerde mevcut.

Daha önce askerlik görevini yapmış polislerin ne günahı var diyenlerde çok.

  Polis olanlarla yapılan röportajlar da 'Üniversite okuyamadım,devlet zaten garanti,maaşıda fena değil' cevaplarıyla karşılaşmak mümkün.

 Ama okulunu başarıyla bitirmiş,vatanına yatırım yaparak istihdam sağlamış ve devlete vergisini düzenli bir şekilde veren vatandaşlar askerlikten muaf edilmiyor diyen de var.

 Türkiye'de normal askerlik süresi halen 15 ay.Üniversite mezunu yedek subay 12 ay.Kısa dönem ise 6 ay.Ozaman polislerin tahsil durumuna göre,askerlerin görev süresi boyunca maaş almamasını da göz önünde bulundurarak 15 ay ve ya 6 ay maaş almamaları gerekiyor diyen de var.Yani bir polis üniversite mezunu değilse,15 ay boyunca devletten maaş almadan polis olarak çalıssın diyorlar.

 Polis iken 'benden kralı yok' havasında, istediğini döven ve istediğine takan polislere; 'Bunlar anca askerde adam edilir' diyen de yok değil.


 Tartışmalara yol açan bu yasa hakkında yorumları sizin vicdanınıza bırakıyorum..

Sevgiler;

Etiketler: , ,

7 Şubat 2011 Pazartesi

AK PARTİ NEDEN YENİLMİYOR ?

 3 Kasım 2002 tarihinden bu güne İktidar'da bulunan Ak Parti ,2011 Haziran Genel Seçimlerinin'de favorisi.

 Peki bu kadar eleştirilen,beğenilmeyen bir parti 2011 seçimlerinde neden hala favori gösteriliyor?

 Çokça cevabı olmakla birlikle en önemli nedenlerine değinmek istiyorum.

 1.Ak Parti'nin Türkiye'nin Partisi olması.Diğer siyasi partiler 81 ilde aktif rol almamakta,halka yeterince inememektedir.Ak Parti ise 81 İli'de aktif kullanarak,halka inerek Türkiye'nin Partisi haline gelmiştir.

2.Muhalefetin iyi olmaması.Ak Parti doğrularıyla yanlışlarıyla iktidarken,halkın alternatif parti aradığında başka parti olmaması.Halk, Ak Parti döneminde mutsuz da olsa 'Ak Parti'den başka da parti yokki' diyerek oyunu yine Ak Parti'ye vermektedir.Bu da Türkiye'de Alternatif Parti bulunmadığının göstergesidir.Alternatif olmaya en yakın parti olan CHP ise Halka Kendisini yanlış anlatmış durumda.Halk, CHP'sini, İktidar Faaliyetleri üzerinden siyaset üreten ve Ak Parti'nin yaptığı faaliyetleri yargıya taşıyan bir parti olarak kabul etmiştir..Bu da CHP'nin iktidar olamamasının en önemli nedenlerinden biridir.

3.Siyasi Lideri'nin Kendini İyi Pazarlaması.Yine en önemli nedenlerden biri Recep Tayyip Erdoğan'ın halka, kendini iyi anlatması ve iyi pazarlamasıdır.Sözleriyle,hareketleriyle ve mimikleriyle halkı kendine inandıran Erdoğan,halkının güvenini de kazanmış durumda.

4.Teşkilatın Sağlam Olması.Ak Parti Yöneticileri,Yardımcıları ve Bakan'larının Siyasi Liderlerine çok güvenmesi,sözüne sadık kalması ve iyi örgütlenmeleri Ak Parti Teşkilatını güçlü kılıyor ve halka bu şekilde lanse ediliyor.
 
  17 Mart 2008 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı'sı tarafından Ak Parti'ye kapatma davası açılmıştı.Dava sonucu açıklanana kadar ki süreçte dağılacağı varsayılan Ak Parti dimdik ayakta durdu.Planlar,projeler yapıldı.Kapatılırlarsa ya başka siyasi parti kurarak devam edecekler ya da kurulmuş bir siyasi parti'ye geçeceklerdi.Ama CHP'sinde yaşanılan Önder Ağabey mi yoksa Kılıçdaroğlu mu tartışmaları CHP'sini seçimlere 6-7 ay kala ikiye bölmüştü.Tekrar Kurultaya gidildi ve Önder Bey'e yakın Milletvekilleri gönderilerek,Kılıçdaroğlu'na yakın isimler yeni görevlerine atandı.İki olay arasında ki farkı görebiliyoruz.

   Türkiye'de sahil kesimde yaşayan seçmenler tercihlerini genel de CHP'nden yana kullanmışlardır.Yapılan anketlerde, elit ve üniversite mezunu kesimin CHP'ne daha çok  oy verdiği ortaya çıkmıştır.Demek ki CHP sahil kesiminin güvenini kazanmış.Madem Ak Parti'ye oy verenlerin çoğu tahsil sahibi değil o zaman çalışmalarınızı bu noktaya yönlendirmek zorundasınız. Bu durumdan şikayet edip,bu konu hakkında çözüm üretememek CHP'ne hiçbirşey kazandırmıyor.

  'Türkiye'nin Partisi olmak' dediğim kavram buydu aslında.CHP üniversite mezunlarından ve sahil kesimlerinden ağırlık oy alıyorsa, üniversite mezunu olmayan ve sahil kesiminde oturmayan bireylerden çok çok daha az oy alabilmekte.Bu da CHP'ni Türkiye'nin partisi yapamamakta.Bu da iktidar olmamasına neden oluyor.

  Aslında mesele basit.Adnan Menderes,Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan.Bu üç lider,iktidarları boyunca halka inebilmiş ve halk tarafından desteklenen nadir liderlerden olmuştur.Türkiye'nin farklı zamanlarında İktidar olmuş bu partileri,CHP'nin değerli genç yöneticileri bir incelesin.Genel Başkanlarına 'biz neden iktidar olamıyoruz' konulu anketin sonuclarını versin.Yeni ve hevesli Genel Başkan,partisinin neden 64 yıldır iktidar olamadığını ve bu gidişlede olamayacağını daha iyi anlayacaktır.

Sevgiler;

Etiketler:

5 Şubat 2011 Cumartesi

SEÇİME RAMAK KALA...

    2011 Haziran seçimlerine sayılı günler kala,siyasi parti liderleri ne durumda olduklarını öğrenmek için çeşitli araştırma şirketleri aracılığıyla araştırma yaptırıyorlar.Araştırmanın konusu ise 'Bugün seçim olsa oyunuzu hangi partiye verirsiniz?'

  Ak Parti'nin yaptırdığı anketlere baktığımızda Ak Parti %50,CHP %25 gibi gözüküyor.CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin,bu anketin sonuçlarını görünce tabir-i caizse çıldırdı.

  CHP kanadının yaptırdığı ankette ise durum farklı.Ak Parti %40,CHP %30'larda..

  Burda dikkat çekmemiz gereken nokta başka aslında.9 yıllık doğrularıyla yanlışlarıyla bir Ak Parti iktidarı var.CHP'nin yaptırdığı seçimlerde dahi Ak Parti %10 ile önde.Burda dönüp CHP'yi sorgulamak gerekiyor.Hemde 'Yeni CHP' sloganıyla yola çıkmışlardı.Önder Ağabeylerini gönderdiler,Merkez Yürütme Kurulu'nu değiştirdiler ve Parti Meclisi'ni revize ettiler.Böylelikle Kılıçdaroğlu kendi kararlarını kimseye danışmadan kendi alacak ve bu kararları da uygulatacaktı.

  Baktığımız zaman revize edilmiş bir siyasi parti.Genel Başkanı'nın iktidar olursa yapacağı vaatlerde güzel.

  Peki revize edilmiş CHP, 9 yıldır iktidarda olan bu partiden neden fazla oy alamıyor?

  Sebebleri tartışılır tabii ama bana göre CHP'nin problemi siyaset üretmemesi.Ak Parti'nin gerçekleştirdiği faaliyetler ve Başbakan Erdoğan'ın sözleri üzerine siyaset anlayışı CHP'ni ileriye götüremiyor.Bu gidişle de götürmeyecek.

  Sokakta yapılan röportajlara baktığımızda halk hep aynı şeyleri söylüyor.'CHP, Ak Parti'nin yaptıklarını dava etmekten başka birşey yapmıyor'.

 Revize edilen CHP'de belki de birşey revize edilmedi o da 'Siyaset Anlayışı'.Baykal döneminde'de durum böyleydi.Kılıçdaroğlu döneminde de maalesef öyle.Anamuhalefet partisi gerçekten muhalefet yapabiliyor mu bunu tartışmak gerekiyor.

  CHP'nin muhalefet anlayışı ile halkın muhalefet anlayışı bir olduğu gün CHP İktidar'da olacaktır.

Sevgiler;

Etiketler:

EKİP İÇİ DENGE,ADALET VE MOTİVASYON

         İyi bir lider, ekip içi dengeyi en iyi şekilde yöneten kişidir.Ekip arkadaşlarınızın çalışmaktan ya da aynı işleri yapmaktan sıkıldığı ve motivasyonlarının düştükleri anları hemen görebilmeli ve çözüm yolu sunmalıdır lider.

    Peki çalışanlarınızın motivasyonlarını arttırmak için neler yapardınız?

--Daha çok para
--Prim sistemi
--Sırt Sıvazlamak
--Ödül
--Ayın elemanı seçmek
--Hisse Vermek

 gibi yöntemler liderlerin bakış açılarına göre seçebileceği yöntemler arasındadır.

 Aslında yukarı da sayılanlar ekip içi rekabeti arttırmaya yönelik unsurlardır.Çalışanlarınız, ekibin en iyisi olmak için çalışacaklar ve işin sonundaki ödül onları motive edecektir.Motivasyonunun ortaya çıkmasının sebebi de budur.Çünkü başarma güdüsü, motivasyonun ortaya çıkmasına neden olan  en önemli unsurdur.

 Lidere düşen en büyük görevlerden biri ise ekip içi adaleti her ne pahasına olursu olsun korumasıdır.Çalışanları birbirinden ayırmamalı, hepsine eşit yaklaşmalıdır.Ekip içindeki dengeyi bozan liderin tekrar ekibi aynı hale getirmesi çok uzun zaman sürebilir.

  Ekibinizin ruhuna uygun motivasyon şeklini seçerek ekip içi adaleti sağlamak,liderin karizmasını ve markasını maximum noktaya çıkaran davranışlardır.

  Sizde iyi bir lider olmak istiyorsanız denge,adalet ve motivasyon kavramlarını kulak arkası etmemeniz sizin için yararlı olacaktır.

Sevgiler;

Etiketler: , , ,

4 Şubat 2011 Cuma

SAYGI DUYMAK ve SAYGI DUYULMAK

     Türkiye'de en çok konuşulan,tartışılan ve daima gündemde kalmayı başaran konu 'Özgürlük' tür.

     Özgürlüğün temelinde ise,dil,din,ırk farkı gözetmeden bireyi insan olarak kabul ederek, düşüncelerine katılınmasada saygı duymak vardır.

     Bildiğimiz üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 4 siyasi partiden 550 milletvekili bulunmakta.Mecliste tartışılan yasa tasarılarını izlemek için Trt 3 ü açtığımda,seçmenlerin seçtiği milletvekillerini değil,rastgele seçilmiş bireyler tartışıyor gibi zannediyorum.Yasa tasarısı ile ilgili görüşlerini aktarmak isteyen herhangi partiden bir milletvekili kürsüye çıktığında,konuşması diğer siyasi partiler tarafından sürekli bölünüyor.Ağza alınmayacak sözcükler de duyulmuyor değil.


    Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bireyler oylarını kullanmış ve oylar neticesinde 4 farklı grup meclise girmeye hak kazanmıştır.Çok doğaldır ki 4 grubun da fikirleri ve bakışaçıları birbirinden farklıdır.

    Peki benle aynı fikir de değil diye konuşmasına müdahale etme hakkını bana kim veriyor ?

   Bu tür konulara çok ilgili biri olarak, milletvekillerinin bu davranışlarını gördüğüm de kanalı hemen değiştirme gereği hissediyorum ve aklıma şunu getiriyorum:Bir ülkenin milletvekilleri böyle ise vatandaşı ne yapsın ?

   Birbiriyle sürekli didişen, görüşlerine katılmadığı için kürsü dışından konuşmasına müdahele ederek hatta kürsüye yürüyerek,kimi zamanlar milletvekillerinin görüşayrılıklarından ötürü birbirlerine küfür ettikleri,birbirlerine yumruk attıkları bir meclis istemiyoruz.

  Herkesin dilediğince konuşabildiği,dilediği siyasi görüşü savunduğu ve bu bireylerin birarada yaşayabileceği uygar bir toplum olmalıdır Türkiye.Tabiki diğer insanlara hakaret etmeden ve özgürlük alanına girmeden.

  Geçen günlerde Uğur Dündar'ın sunduğu Arena Programının konukları Müjdat Gezen,Yılmaz Özdil,Levent Kırcaydı.Eğlenceli ve sosyal mesaj içerisinde geçen bu verimli program da Müjdat Gezen Ak Parti Seçmenleriyle ilgili bir gafta bulundu.

  Müjdat Gezen, “Bir ankette AKP yüzde elli çıkmış. Aslında Aziz Nesin kriterine göre yüzde 60 çıkması lazım” dedi. Yılmaz Özdil ve Uğur Dündar da Gezer'in sözlerine destek verdi.

  Müjdat Gezen,Ak Partiye oy veren %47 lik kesime açık açık 'aptal' demiş oldu.Müjdat Gezen gibi çok saygı duyduğum,çok değerli sanatçı ya bu sözlerin yakışmadığını düşünmekteyim.Müjdat Gezen, düşüncelerini, üniversitemize gelerek bizlerle paylaşmıştı.Katılan da olsa katılmayan da olsa hepimiz saygı duymuştuk.

  Lakin 2007 yılında Ak Partiye oy veren 17 milyon türk vatandaşlarına 'aptal' sözcüğünün kullanılmasının bir haksızlık olduğu kanaatindeyim.Benle aynı fikir de değil diye başka insanları rencide edici sözler söyleme hakkını kimse kendinde bulmamalıdır.Bu ülke de çoğu kesim tarafından saygı duyulmayan Barış ve Demokrasi Partisi dahi TBMM'de grup kurmuştur.Biz Kendisine oy veren yüzbinlerce insana da saygı duymak zorundayız.Eğer düşüncelerinin yanlış olduğunu düşünüyorsak,bunu uygun yollarla, kalp kırmadan ve medeni bir şekilde ifade etmemiz gerekiyor.

  Eğer Kendi düşündüklerinize saygı duyulmasını istiyorsanız,önce sözünü kesmeden karşınızdakini dinleyin.Katılıp,katılmadığınızı ve saygı duyduğunuzu belirtin.Katılmazsanız uygun bir dille bunu belirtinde.Başkalarının da size saygı duyacağınızı göreceksiniz.

  'Önce o değişsin' mantığından çıkmamız gerekiyor artık.Trt ve Emniyet Genel Müdürlüğünün ortaklaşa yayınladıkları sosyal içerikli reklam da Usta Oyuncu Metin Akpınar çok güzel bir öğütte bulunuyor.

  'Trafikte önce siz örnek olun,diğerlerinin de değiştiğini göreceksiniz'

 Bu o kadar değerli bir öğütki bunu genelleyip heryerde kullanabileceğimizi düşünüyorum.'Herkes kendi evinin önünü temizlese dünya temizlenir' gibi önemli ama basit görülen lafları daha da fazla önemseyelim.

  Bu ülke için herkesin bir önerisi,fikri,kanaati var.Hergün yakındığımız,dert yandığımız şeylerin değişmesini istiyorsak ilk önce kendimizi değiştirerek işe başlayalım..

Sevgiler;

Etiketler: , ,

2 Şubat 2011 Çarşamba

ORTADOĞU'NUN TÜRKİYE ALGISI

 
  Tunus'ta, hükümeti eleştirmek amacıyla bir gencin kendini yakarak öldürmesi,Mısır halkının, Ülkesi'nin 32 yıldır yöneticiliği yapan Hüsnü Mübarek'i 9 gündür yaptığı devrimlerle ülkeden göndermek istemesi,Ürdün'de,Yemen'de,Suriye'de yaşanılan sıkıntılar Ortadoğu'nun artık baskıcı rejimle yönetilmek istemediğinin en yakın habercisi.

  Konjonktürel olarak bölgenin lideri Durumundaki Türkiye ise Ortadoğu'nun en güçlü ülkesi olarak kabul ediliyor.Bakalım Ortadoğu ülkelerin'de yaşayan halk Türkiye hakkında ne düşünüyor.


  Türkiye Siyasi Etütler Vakfı'nın (TESEV) bu yıl üçüncüsünü gerçekleştirdiği 'Ortadoğu'da Türkiye Algısı' konulu raporun sonuçları açıklandı.

  8 Ortadoğu ülkesi ve 2267 kişiyle yapılan araştırmanın sonuçları;

 **Türkiye’ye olan sempati geçen yılki araştırmaya göre %75’ten % 80’e yükseldi. İran geçen sene yapılan araştırmalarda göz önünde bulundurulmamıştı.Bu yıl ise listeye İran'da dahil edildi.İran'daki katılımcıların yanıtları da dahil edildiğinde bu oran yüzde 85’e çıkıyor.

 **Araştırma'nın belki'de en önemli sonucu:Katılımcıların %66'sı Türkiye'yi rol model olarak görüyor.

KENDİ YÖNETİMLERİNİN YAPAMADIĞINI YAPIYOR

  Düzenlenen panelde sonuçları yorumlayan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık, Türkiye’nin Ortadoğu ülkelerindeki kamuoyu tarafından özellikle son dönemdeki politikaları ile model ülke haline geldiğine dikkat çekti.

  Altunışık, “Türkiye, Ortadoğu’da kendi yönetimlerinin yapamadıklarını yapan ülke olarak görülüyor” dedi.

 Bunda da 2003 Irak Savaşı’na katılmaması ve Ortadoğu meselesinde Filistin’e yakın durmasının etkili olduğu belirtiliyor..

  Araştırma'nın sonuçları tabiki Türkiye'nin göğsünü kabartıyor.Lakin Türkiye'nin rakibi Ortadoğu Ülkeleri değildir.Ortadoğu ülkelerinin ekonomik yapısı,işsizlik oranları,özgürlük alanlarına baktığımızda ve belki de en önemlisi ülkelerinde liderlik eksikliği olması,Ortadoğu'ya göre bu konu da çok daha iyi durumda olan Türkiye'yi makul kılıyor.

  İşin özü,diğer ülkelere göre yaşadığımız ülkenin ve nimetlerinin kıymentini bilip,daha iyi bir Türkiye için herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.'Ben bu işlerden anlamam.. Rey verdiklerim bir hal çaresine baksın' mantığından artık çıkılması gerekiyor.

  Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve bu asil kanı taşıyan her bireyin bu ülke için yapabileceği herhangi birşeyin olabileceğine en içten duygularımla inanıyorum.Yeter ki 'Ben kimim,ne özelliklerim var ve ben bu ülke için ne yapabilirim' sorularını kendimize soralım..

Sevgiler...

Etiketler:

1 Şubat 2011 Salı

TÜRKİYE'DE KADIN

 Yazıma ilk olarak Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Kadınlarımız Hakkında söylediği takdire şayan söz ile başlamak istiyorum.

'İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin'

   Türkiye'de kadınla ilgili veriler çeşitli internet sitelerinde dağınık olarak verilmiş durumda.Türkiye'de kadının durumu ile ilgili tüm verileri elimden geldiğince toplamaya çalışarak durumu daha net analiz etmek istedim.

İŞTE TÜRKİYE'DE KADININ DURUMU

   İşdünyası'nda Kadın

 Türkiye'de 4 milyon kadın okuma yazma bilmiyor.Okuma-Yazma bilmeyenlerin çoğu 50 yaş üzeri insanlar.

Türkiye'de 1.3 milyon erkek girişimci bulunurken,kadın girişimci sayısı ise sadece 80.000

 Türkiye'de istihdama katılan kadın oranı, kadınların son zamanlardaki popülerliğinden ötürü artıyor gibi görünsede rakamlar pek de oralı değil.Kadınların işe katılma oranı;

1990 yılında %34.1
2002 yılında %26.9
2004 yılında %26.9
2009 yılında %26 olarak gerçekleşti.

Türkiye'de çalışan kadınların çalışma alanlarına baktığımzda;

Kadınların;

% 43.7 si Hizmet Sektörün'de
% 41.7'si Tarım Sektörün'de
% 14.6 sı Sanayi Sektörün'de çalışmayı tercih etmektedir.

 İş gücüne katılmayan 100 kadından 62'si ise işgücüne katılmama sebeplerini 'Ev Hanımı' olmalarına bağladılar.

 Yapılan araştırmalar,kadınların karar verme noktasında da bir hayli eksik olduğu gösteriyor.Her 100 kadından sadece 12 si patron.Yani sadece 100 kadından 12 kadın işveren konumunda bulunuyor.

  Devlet'te Kadın

Türkiye'de henüz Kadın Vali bulunmuyor.

-464 Vali Yardımcısından ise 10'u kadın.

-Türkiye'de bulunan 801 Kaymakam'ın sadece 13'ü kadın.

--Türk Dış işlerin'de bulunan 110 Büyükelçi'den 11'i kadın.

   Yargı'da Kadın

--Türkiye'de bulunan hakimlerin %28'i kadın.

--Savcıların ise %5.2'si.

   Üniversite'de Kadın

--Rektörlerin %5.2'si kadın.

--Dekanların ise 15.3'ü

--Her 4 Profesörden 1'i Kadın.

 Türkiye'de kadın akademisyen sayıları ise yukarıdaki rakamlara karşın hayli şaşırtıcı.Öyle ki Türkiye bu konuda pek çok avrupa ülkesini'de gerisinde bırakmış durumda.

Toplam Akademisyen sayısı içinde kadınların oranı %40.

Üniversiteler'de okuyan öğrenciler arasında ise kız öğrencilerimizin oranı %45.

Siyasette Kadın

 Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan 550 milletvekili arasında kadınlarımızın sayısı 46.

 Türkiye'de bulunan 2103 Belediye arasında durum çok daha kötü.2 Büyükşehir Belediye Başkanı,İlçe Belediyelerde ise sadece 15 kadın görev alıyor.

 Türkiye'de Kadınlarla ilgili olan vahim tablo bu.

3.Nesil döneminde belki olmadı ama 4.nesil döneminde Türkiye'nin her faaliyet alanında kadın oranlarının artması temennisiyle.

Sevgiler..

Etiketler: