31 Ocak 2011 Pazartesi

DÜŞÜNCEYİ UYGULAMAYA ÇEVİREBİLMEK

   Bilim adamları,insan beyninin %2-%10 aralığında çalıştığını iddia etmişlerdir.Buna nazaran,kendini %10 a yakın zannedenler kendilerinin zeki olduğunu kabul ederler.Derslerden yüksek alma,okuduğunu direkt anlayabilme ve ezberleyebilme,pratik çözümler sunma gibi özellikleri olan insanlar kendilerini zeki olarak adlandırmışlardır.

 Her ne kadar iddia sahibi hareketleriyle, söylemleriyle bunu kanıtlamaya çalıssada,düşünce de kalan zekilikler insana artı değer katmamaktadır.Birey,beynini %2 de kullansa,gördüğü veya karşılaştığı fırsatları uygulamaya geçirebilirse, zekasına,gelişimine artı değer katmış olacaktır.Burda önemli olan düşüncesini uygulamaya geçirirken,karşılaştığı sorunları,sıkıntıları en iyi şekilde tecrübe edip bir sonraki safha da aynı hatalara düşmemesidir.

 Akıllı olmak ile de karıştırılır bazen zeki sözcüğü.Bana kalırsa her insan akıllı olabilir lakin her insan zeki olamaz.Küçükken annemiz yaramazlık yapabileceğimiz düşüncesiyle 'misafirliğe gittiğimizde hiçbirşeye dokunmak yok benim yanımda oturacaksın,büyüklerinin ellerini öpeceksin vs..' uyarılarda bulunur.Biz de bunlara harfiyen uyduğumuzda annemiz bizi çok akıllı oğlum yada kızım diyerek ödüllendirirdi.

 Zeki insanda bulunması gereken özelliklere baktığımızda, stratejik düşünme,pratik çözüm,vizyon,fiziksel enerji,yaşam tarzı,içe ve dışa dönüklük,inatçı olma (edison'un elektiriği bulma çabası)hem çocuksu hem de disiplinli yapı ve belki de en önemlisi bıkmadan usanmadan düşünceyi uygulamaya dönüştürebilme yetenekleri vardır.

 IQ,EQ gibi testlerin insanın gerçek zekasını hesaplayacak düzeyde olmadığını düşünerek,zekayı somut yollarla ölçmenin anlamsız olduğu düşüncesindeyim.Birey,zeki olup olmadığını öğrenmek istiyorsa yukarıdaki özellikler bağlamında geçmişini ve bugün yaptıklarını iyice irdelemeli.Somut yollara başvurarak o anki ruh halinize göre değişen testleri çözmek gerçek kalitemizi ortaya çıkarmayacaktır.

 Kendi yaptığımız hatalar dışında çevremizdekilerin yaptığı hatalardan ders çıkarabiliyor ve aynı durumlarla karşılaştığımızda aynı hataya düşmüyorsak birey içinden ben zekiyim diye de düşünebilir.

Sevgiler..

Etiketler: , ,

29 Ocak 2011 Cumartesi

BÜYÜK İSYAN...50.000 KİŞİ..İSTİFA EDEN HÜKÜMET...

       Yarı başkanlık sistemi ile yönetilen Mısır'da iki gündür büyük isyan var.50.000 civarındaki göstericilerin sloganı ise 'Devirene Kadar Devam'.Tunus'ta hükümeti protesto etmek amacıyla kendini yakan üniversite mezunu genç, Tunus'taki hükümetin devrilmesine sebeb olmuştu.Şimdi ise sırada Mısır var.İlginç olan ise İki ülkenin'de Arap Ülkesi olması ve baskıcı rejimle yönetilmesi.

  Göstericiler kararlı.Mısır'da sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen göstericiler evlerinde değil,hükümet binasının,iç işleri bakanlığı'nın önünde.Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek dün reform yapılacağını açıklasada göstericiler tatmin olmadı.Hüsnü Mübarek ise kendi onayıyla gelen Başbakan ve Bakanlar Kurulunu istifaya çağırdı.İstifa çağrısına jet hızla cevap veren Başbakan Ahmed Nazif istifalarını Mübarek'e sundu ve hükümet istifa etti.

 Şuan ki bilanço ise çok üzücü.Polis göstericilere plastik mermiden sonra gerçek mermi de kullanmaya başladı.İki günde ölü sayısı 100 üzerinde tahmin ediliyor.2.000 üzerinde ise yaralı.

Tunus'ta ve Mısır'da ortaya çıkan halk devrimlerinin sebebleri için bakın gazeteci Hüsnü Mahalli ne diyor..

Mısır ve Tunus'taki Olayların Sebebi TÜRKİYE'DİR.

Tunus’ta olup bitenler aslında Türkiye’den dolayıdır. Türkiye’de son beş on yılda yaşanan demokratikleşme, süreçler, tartışmalar, Türkiye’nin İsrail karşıtı tavrı, Irak’taki tavrı, antiemperyalist bakışı… Bunların hepsi Arap bölgesindeki insanların tümüne moral verdi.Tunuslular burayı çok iyi biliyorlar. Türk halkını da çok iyi tanırlar. Okuma yazma oranı çok yüksektir Tunus’ta. Tüm bunlar Tunus halkının beyninde ve bilincinde canlı bir Türkiye örneği oluşturmuştur: “Bakın, Türkiye erkek gibi bir politika izliyor, bakın İsrail’e kafa tutuyor, bakın demokrasi var, bakın seçimle geliyorlar” filan… Bence bu Tunus halkının ayaklanmasında çok çok büyük rol oynamıştır. Yoksa düşünebiliyor musunuz, 23 yıldır gıkı çıkmayan bir toplum...

 diyerek olaylara farklı bir bakış açısı getirmiştir.Haksız da sayılmaz.İşsizliğin çok yüksek olduğu,düşüncelerine saygı duyulmayan halk en sonunda isyan bayrağını çekti.


 Tabii ki devrimler, insanların yaralanması, ölmesi hoş karşılanmaz lakin bir başka bakışaçısı ile baktığımızda bireysel özgürlükler noktasında isyan etmiş halk, yöneticilerine çok güzel cevap vermiş oldu.'Bizi bundan sonra yönetecekler bizim haklarımızı kabul etsin de gelsin' tutumuna girdiler.Haklılarda...Mısır'ın kısıtladığı özgürlükler noktasında geri adım atacağı tahmin ediliyor..


 Devrimciler, özgürlük için savaştılar ve istediklerini elde ettiler.Bireysel özgürlüğü kısıtlayan,bireylerin yaşamsal hakkına müdahale eden her devletin başına aynı şeyin gelmesi temennilerimle...

Sevgiler;

28 Ocak 2011 Cuma

6.000 GİRİŞİMCİ ARANIYOR

  Bir işletme sistemi çerçevesinde yapılan satış etkinliklerinde denenmiş, kendini ispat etmiş bir markanın desteği ve güvencesi altında iş yapan, birbirinin kopyası firmaların mal ve hizmet dağılımına yönelik olarak belli bir bedel karşılığında söz konusu marka ve sistemin sahibi olan firma (Franchisor) ile girmiş oldukları bağımsız bir ticari ilişki türüne Francahising diyoruz.

 Ekonomist Dergisinin her yıl hazırladığı 'Franchising 100' araştırmasının sonuçları açıklandı.

Bu araştırma, dev franchise şirketlerinin 6.000 yeni ortak aradığını gösteriyor.Bu sayede 6.000 kişi geçen yıllara göre hayli düşmüş başlangıç bedellerini ödeyerek işyerlerini açabilecekler.Başka iyi haber franchising firmalarından bazılarının ne başlangıç bedeli ne de ciro üzerinden pay talep etmemesi.Dolayısıyla iyi bir firmanın markasını herhangi bir ücret ödemeden satın alabiliyoruz.

 Açıklanan firmalar arasında Mcdonalds,Burger King,Bellona,İstikbal,Doğtaş,Köfteci Ramiz,Mavi Jeans,Dia Sa,Mado,Simit Sarayı,Tefal,Pizza Pizza,Özsüt,Altınbaş,Domino's Pizza,Köfteci ramiz ve Hacıoğlu gibi türkiyenin yüksek miktarda ciro yapan firmalar var.Sayamadığım ise sayısız firma.

 Farklı bir girişimcilik türü olarak ta gösterilen Franchising, kendi işini kurma tutkusu içinde olanlar için şahane bir fırsat.Franchising firmalarının başlangıç bedeli ya da marka satış bedeli olarak talep ettikleri tutarı bu yıl  çok düşürmeleri franchising'i çok daha cazip hale getiriyor.

 Dünya'da 35 milyar dolarlık pazar hacmi yaratan franchising sistemi bu yılda 6.000 kişiye kendi işini kurma fırsatı verecek.

İlgilenlerin kaçırmaması dileklerimle..
 

  Sevgiler...

Etiketler: ,

27 Ocak 2011 Perşembe

EKONOMİ'DE NORMALE DÖNÜŞ

  2008 yılının eylül ayında Amerika'da başlayan küresel kriz Türkiye'yide dolaylı dolaysız etkiledi.Dev finans şirketlerinin battığı bankaların gayrimenkul zengini olduğu kriz için T.C. Başbakanı 'Teğet geçti' tabirini kullanmıştı.Amerikanın durumuna baktığımızda 700 milyar dolarlık varlık kurtarma operasyonuna rağmen ekonomi uzun süre düzelememişti.Diğer ülkelere göre, bizim ülkemiz teğet geçti denebilir.Ama rakamlar ekonominin gerçeklerini gün yüzüne çıkartıyor.

 Türkiye 2008 yılında 132 milyar dolar ihracat ile cumhuriyet tarihinin en büyük ihracat tutarına ulaşmıştı.Aynı zamanda cumhuriyet tarihinin en büyük ithalat tutarınada.202 milyar dolar. 69 milyar dolarlık dış ticaret açığı çok büyük tepkilere yol açmıştı.

Birde krizin yılın oniki ayına yansıdığı 2009 yılı ithalat-ihracat verilerine göz atalım.

2009 yılında 102 milyar dolarlık ihracat yapıldı.2008 yılına göre %23 oranında ihracat tutarımız düşmüştü.

 İthalatta ise daha fazla düşüş gerçekleşeceği aşikardı.Türkiye 2009 yılında 141 milyar dolarlık ithalat yaptı ve 2008 e oranla %30 düşmüştü. 

Dış ticaret açığı 2009 yılında 30 milyar dolar azalarak 39 milyar dolara düştü.

 Bunun sebebi ithalat yapan şirketlerimizin işçi çıkarımıyla üretimlerini düşürmeleri,dolayısıyla dışardan daha az ürün almaya başlamasıydı.Bir başka neden de küresel krizden ötürü şirketlerin kapanmasıyla dış alıma son vermeleriydi.

Bu iki faktör yan yana geldiğinde ithalat rakamının bu büyük düşüşü normal karşılanmaktadır.

 Dış ticaret açığının 1 yıllık düştüğünün göstergesi olarak Türkiye İstatistik Kurumunun 2010 verilerine bakmamız yeterli olacaktır.

Bakalım 2010 yılında gerçekleşen Dış ticaretimiz ne durumda...

 2010 yılının aralık ayı verileri açıklanmadı lakin geçen 11 ayın ortalamalarına bakarak tahmini bir rakam çıkarabiliriz.

2010 yılında ihracat oranımız 115 milyar dolar civarında boy gösterecek.

İthalat rakamlarımız ise 180 milyar dolar civarlarında seyredecek..

 Dış ticaret açığına baktığımzda ise 65 milyar dolarak olduğunu görüyoruz.1 yıllık yanıltıcı rakamlardan sonra ekonomiz çıktığı raya yeniden oturmuş durumda.

 Dış ticaretimiz büyüdükçe ithalat ve ihracat arasındaki makas daha da açılıyor.Diğer manada dış ticaret açığımız daha da artıyor.Dış ticaret açığımız arttıkça cari açığımızı arttırıyor.

Peki devlet dış ticaret açığını kapatmak için neler yapıyor?

 Cevap tabiki sıcak para ve yabancı sermaye girişleriyle.GSMH içinde dış ticaret açığının oranı her geçen gün büyüyor.Peki bu ne demek? Türk ekonomisinin dışarıya bağımlı olması demek.

 Türkiye'de son dönemlerde yaşanan ekonomik olaylar çoğu avrupa ülkesine göre gerçekten daha iyi.Ama bu bizi yanıltmasın.Ekonominin dışarıya daha da bağımlı hale gelmesi gerçeğini görmemizi engellemesin..

 Tüsiad Genel Kuruluna onur konuğu olarak davet edilen Başbakan,iş adamlarına yerli araba üretme konusunda çalışma yapmamız gerektiğini ve Türkiye'nin artık kendi arabasını üretmesi gerektiğinden bahsetti.Türkiye'nin en büyük iş adamlarının cevaplarından çıkan ortak payda ise 'İşimiz çok zor hatta imkansıza yakın' oldu.

 Türkiyenin geçmiş yıllarda önünü kesenler yüzünden bu ülke bütün teknolojik gelişmelerden uzak kaldı.2010 yılına yani uzay çağına girdiğimiz dönemde Türkiye maalesef hala araba üretecek teknolojiye sahip değil.

Türkiye'nin üreten ve bir çok ürettiği teknolojiyi ihrac ettiği günleri torunlarımın görmesi dileğimle..

Sevgiler...

Etiketler: , , ,

26 Ocak 2011 Çarşamba

LİDER Mİ DOĞULUR,SONRADAN MI OLUNUR ?

Lider kendi davasını çevresindekilerinin davası yapabilen,ekibini ortak bir hedefte buluşturabilen,değişime açık,pes etmeyen çevresindekileri de pes ettirmeyen, iletişim yönü kuvvetli ve kendi ekibinden de bir lider çıkarabilen kişidir.

Akla gelen ilk soru:Peki Lider nasıl olunur?

Bana kalırsa liderlik,doğuştan gelen bir özelliktir.Kimileri ise liderlik yeteneğinin farkına çok sonra varır.O kişiler ise liderliğin sonradan kazanıldığını iddia ederler.Halbuki onlarda o yetenek doğuştan vardır ve birey bu özelliğini çok sonra farketmişlerdir.

Herkes lider olamaz ve olmak zorunda da değildir.

Dünya'da herkesin lider olmaya çalıştığını düşünecek olursak feci sonuçlar hemen aklımıza gelecektir.Ekip sözcüğünün yok olması,herkesin ayrı ve yalnız davaları olması gibi...Belli karakteristik özellikler insanın liderlik ruhunu okşar.Bunu hissedip hissetmememiz ise bizim elimizdedir.

Çocukluğumuzu hatırlayacak olursak,mahalledeki arkadaşlarıyla maç yapan çocuklardan biri herzaman kaleci olur biri ise her zaman kaptan.Çocukken birbirimize sorduğumuzda hep birinin dediği olurdu daha doğrusu kendi dediğini ikna ettirirdi.İşte çocukken kaptan olan ve hep onun dediği yere gidilen kişi de liderlik ruhu olabilir.Çocukken kaleci olan ve dediği yere hiç gidilmeyen çocuk ise belki lider olamayabilir ama ekibin bir parçasıdır ve liderin en çok sevdiği kişi odur.(Çünkü liderin önünün açılmasına büyük katkıda bulunmuştur.)


Görev adamı tabiri ise liderliğe nazaran daha çok kimselerde görülen bir özelliktir.'Ben çok ayrıntıya girmeyeyim bana görevimi söyleyin ben yaparım' cümlesini etrafımızda çok duyarız.

Liderin görevi ise ekibindeki görev adamlarına kendi kişiliklerine uygun görevler vererek, ekip içi demokrasiyi vurgulayarak, çalışan ile çalışmayanı her daim ayırarak ortak hedefe ulaştırmaktır.

Bunları yapmak tabiki çok zordur..

Hedefleriniz,aileniz,ekip üyeleri arasındaki sıkıntılar,işinizle ilgili sorunlar derken lider pek çok problemle karşı karşıya kalır.

Kişi gerçekten lider ise bu sorunların hepsini masaya yatırarak,hangisini nasıl ve kimle çözmeye başlayacığını hesaplar ve nihai amacına mutlaka ulaşır.

Seveni çok olur eşi hariç...

Liderler ekip üyeleri ile çok vakit geçirir ve onların sorunlarını kendi sorunları kabul eder.Dolayısıyla kendi sorunlarının yanında takım arkadaşlarının problemlerinide kendine dert edinir ve çözmeye çalışır.Bunu gören eşi ise size (zaten işinizle çok fazla vakit geçirdiğiniz için size kırgındır) 'kendini bu kadar yıpratma bak hasta olacaksın' diye sitem eder ve üzülür.

Belki de liderlik tanımına bir tabiri daha eklemek gerekecektir.

Lider işi ve eşine aynı ilgiyi ve aynı süreyi ayırabilen nadir bir kişiliktir..

Sevgiler...

Etiketler: , , ,

25 Ocak 2011 Salı

ÜNİVERSİTE'DE BAŞARILI OLMAK

  Başarı sözcüğü kelime anlamı itibariyle,bireylerin uğraşlarından yararlı sonuç elde etmesidir.Farklı dönemlerde yaşayan bilir kişiler başarıyı, farklı sözcüklerle tanımlamışlardır.
 
 Kimi 'İstemek başarmanın yarısıdır' demiştir.Kimi ise kişilik özelliklerine dikkat çekerek 'başarı bir karakterdir' diye tanımlamıştır.Demek ki başarmak için 'istemek ve karakter' gibi sözcüklerin önemini iyi anlamamız gerekiyor.

Bir düşünür,bireylerin hangi karakteristik özelliklere sahip olduğunun öneminin olmadığını, başarmak için önemli olanın çok istemek olduğuna dikkat çekmiştir.

Başka bir düşünür ise,bireylerin bir başarı elde etmek için karakteristik özelliklerinin(liderlik ruhu,pes etmeme,hatayı kabul etme) de belli standartlarda olması gerektiğinden bahsetmiştir.

İki paragrafı birleştirirsek kişinin istediği vizyona ulaşabilmesi için çok istemesi ve belli karakteristik özelliklerin olması gerekmektedir.Bunların yanında ise inanması,çok çalışması ve fark yaratmak ta başarının türevlerindendir diyebiliriz.

Peki Üniversite'de okuyan bir öğrenci neler yapacak olursa başarılı kabul edilir?

--Kimi dersleri iyi olursa sınıfında derece sahibi bir öğrenci ise kendini başarılı sayabilir.
--Kimi hiç ders bırakmadan 4 yılda okulu bitirebilmeyi başarı sayabilir.
--Kimi sosyal yaşamda edindiği kazanımlardan ötürü kendini başarılı sayabilir.
--Kimi öğrenim dönemi sırasında edindiği aktif ve dinamik çevreyi başarı sayabilir.
--Kimi öğrenci toplulukları ile ilgilenerek sorumluluk alması ve o sırada edindiği kazanımları başarı sayabilir.
--Kimi 4 yıl boyunca yaşadığı sıkıntılardan çıkardığı olgunluğu ve elde ettiği tecrübeyi başarı sayabilir.

 Yukarıda ki altı madde'den altı'sınıda kendinde bulan bir birey üniversiteyi gerçekten çok başarılı bir şekilde bitirmiş demektir.

Ama bunların hepsini yapıpta takdir edilmemekte mümkün..

--Kıskanılmak
--İkili ilişkilerde seviyesiz olmak
--Karşı cinsiyle ilişkilerinde tutarsızlık
--Bencil olmak
--Yalaka olmak

 gibi özellikler çok başarılı olmamıza rağmen 'insanların bizi hiç başarımızla hatırlayamacağı özelliklerdendir.Kıskanılmak kelimesini belki bu tanımdan çıkarabiliriz ama diğer 4 madde başarıyı unutturur.

Siz bencil iseniz, ilişkilerinizde sert ve keskinseniz,yalakaysanız yine de başarılı olabilirsiniz lakin sadece kendinizi kandırırsınız.Çevrenizdekilerden 'çok başarılısın' kelimesini duyamazsınız.Duyarsanız bu ya sizi pohpohlamaya çalışan biri ya da size yalakalık yapmak isteyen biri olacaktır.

Önemli olan üniversiteyi, yukarıda sayılan başarı kriterlerinden çoğunu gerçekleştirerek, sağlam,düzgün bir karaktere sahip olmaktır.

Düzgün karakteri olan,yalaka olmayan,bencil olmayan,çevresi tarafından sevilen insanlar  hiçbirşey yapmasa dahi benim gözümde çoğu kimsenin isteyipte yapamadığı karakterlerinden ötürü başarılı sayılacaktır.

 Bu tür başarılı insanların sayısının daima artması dileklerimle...

Sevgiler...

Etiketler: , ,

24 Ocak 2011 Pazartesi

BİR ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNİN GÖZÜNDEN : TECRÜBE!

  Tecrübe kelime anlamı itibariyle,bireylerin yaşadığı olaylar neticesinde edindiği pekte olumlu olmayan kazanımlardır.

 Tecrübe, her ne kadar olumsuz bir olgu gibi görünsede aslında insanı nasıl geliştirdiğini ve nasıl olgunlaştırdığını ilk süreçte farketmeyiz.Bu tecrübeyi kazanmak için ne kadar çok bedel ödesekte sonunda kazanım elde etmek teselli eder.Cümleyi Thomas Carlyle çok güzel özetliyor:'Tecrübeler en iyi öğretmenlerdir lakin okul masrafları biraz çoktur'

İnsanlara karşı çok tarafsızdır.Zengin fakir,başarılı başarısız,kız erkek ayırt etmez.Okadar paha biçilemezdirki parayla da satın alamazsınız ve maalesefki babanızın size bırakamayacağı tek şey de tecrübenin ta kendisidir aslında.

Bireylerin her ne kadar çok katılınmasada en çok tecrübe ettiği yer üniversitedir.Mezuniyet sonrası iş hayatında bir şirkete bağlı olursun ve günün büyük bir dilimini hep aynı insanlarla geçirirsin.Sana tecrübe katabilecek kişi sayısı oldukça düşüktür aslında.

Ama üniversite de durum farklı.İstersen fakültenin tüm öğrencileriyle tanışma ve yakın olma imkanın da var.Çok arkadaş edinir isen tecrübe katsayın her geçen gün yükselir.Çünkü senin bir yönünü kullanmak isteyen mutlaka aralarında olacaktır.Senden istediğini aldıktan sonra ise kullanılmış bir mendil gibi atacaktır seni öyle nankördür ki arkasına bile bakmayacaktır.

Sen de kötü bir tecrübe etmiş olursun bu durum o kadar çok başına gelirki ondan sonra insanlara temkinle yaklaşırsın.Herkes ile hemen samimi olmamaya başlarsın,kurnazlaşırsın...

O tip insanlar sen olgunlaştıktan sonra tekrar karşına çıkar ve sen o an gülümsersin.Artık yenilmeyeceğini bilirsin bu sefer.Ona istediğini vermezsin.Verir isen bunun farkında olduğunu bilerek verirsin ona farkında olmadığını hissettirerek.

Kimileri ise profesyoneldir.Seni kullanmak istediğini ve asıl karakterini seni himayesi altına alana dek su yüzüne çıkarmaz.Sen de dersinki 'ohh bu sefer tamam bu düzgün bir insan' ama belli bir süre geçtikten sonra son darbeyi vurur ve sen yine yanıldığını hissedersin.

Bu seferde dersinki '50 yıllık arkadaşım dahi olsa temkinli olacağım' bunun yapılması oldukça zordur.Lakin bunu yerine getiren bunu karakterine işletmiş kişilerdir.

Size katılmayacaklardır'saçmalama insan en yakınınada mı güvenmez!' o an açıklayamazsın ama bilirsin ki daha tecrübe etmemiş.Lakin ettiği an aklına sen gelirsin.

Eğer yaşadığınız süre boyunca güçlü olmak istiyorsanız, çevrenizdeki kişilerden(aileyi bunun dışına çıkarıyorum) en az zararı görmek istiyorsanız herkese temkinle yaklaşacaksınız.Öyle temkinli olacaksın ki hayatından çıkışı sana zerre zarar vermeyecek.Seni illa üzer,düşündürür.Peki ne kadar? Bir gün, iki gün..Ya sonra ?

Darbeler üst üste gelmeye başlayacak ve sen dim dik ayakta olacaksın,öldürmeyen her darbe seni daha da güçlendirecek..

İnsanlar sana gamsız diyecekler.Belki başka şeylerde..(Gamsız olmak nankör ya da acımasız olmak değildir aslında sana gelen darbelere karşı güçlü durmak ve umursamıyor göstermektir.)

Sende ona şu cevabı vereceksin....

'Söyle bana: Sende gamsız olmak istemezmiydin?

Cevap Hayli İlginçtir...

'Allah Kahretsin EVET!!'

Etiketler: